22 Mayıs 2014 Perşembe

Menderes gerçeği; Hasan KORKMAZCAN, 20. Dönem Milletvekili

Hasan KORKMAZCAN
20. Dönem 
Denizli
Milletvekili

Menderes gerçeği

Celal Bayar (1963) “Menderes Türk dünyasının Hz. Hüseyin’idir.” 
Adnan Menderes sadece yaşadığı dönemde değil, aramızdan ayrıldığı acılı günden sonra da, üzerinde milletimizin ilgisinin odaklandığı bir şahsiyettir. Menderes gerçeği, Türk tarihinde az görülen bir süreç olarak yaşanmaktadır.
Son yıllarda Menderes’e ilgi, siyaset, bilim ve gençlik çevrelerinde derinlemesine bir mahiyet kazanmakta ve kurumsal bir yoğunlaşmaya dönüşmektedir. Ben bu gelişmeleri iki bakımdan önemli buluyorum: Birincisi, bu vesileyle milletimiz tüm katmanlarıyla bir şehidine olan minnet borcunu ödeme gayreti içine girmiş, büyük bir milli utancın yasını tutma ve bundan kurtulma bilincine kapı aralamıştır.İkincisi, bilimsel metotlarla akademik çevrelerin yürüttüğü araştırmalar Adnan Menderes’in adı etrafında oluşturulan önyargıları büyük ölçüde yıkmıştır.
Bugün genç kuşaklar, Menderes gerçeğini ve milletimizin yaşadığı bir dönemin tarihimizdeki esas mahiyetini doğru biçimde kavrayabilecek imkânlara kavuşmuşlardır. Başta Adnan Menderes Üniversitesi olmak üzere elliye yakın üniversitemizin yüzlerde akademisyenimizin ve onlara bilim talepleriyle şevk veren binlerce aydın öğrencimizin çabaları Türk milletinin tarih bilincinde taktirle yerini almıştır. Siyaset adamları yaşadıkları dönemin imkân ve şartlarıyla yaptıkları hizmetlerin karşılaştırılması yoluyla değerlendirilir. Objektif sonuçlara ancak duygulardan ve önyargılardan arındırılmış bilimsel bakış açılarıyla ulaşılabilir. Adnan Menderes Üniversitesi’nin düzenlediği “Türk Tarihinde Adnan Menderes” sempozyumu çevresindeki araştırmalar ve yayınlar akademik dünyamızda bilimsel kalitesi yüksek bir çaba olmuştur. Geçmişte bilinen sebeplerle Adnan Menderes hakkında değişik siyasi kampların birbirine zıt önyargıları olmuştur. Günümüzde Menderes artık milletimizin gönlündeki “Şehit Devlet Adamı” mertebesine bir kere daha bilimin objektif kriterleriyle yerleşmiştir. Demokrat Parti iktidarı dış politika uygulamalarıyla eleştirildi. Bugün biliyoruz ki bölünmüş ve soğuk savaş ortamına girmiş bir dünyada milli çıkarlarımız en iyi şekilde korunmuş ve önemli başarılar sağlanmıştır. En önemli milli davamız Kıbrıs Sorunu, savaşa yol açmadan Türk Sancağının ve Türk Ordusunun egemen Kıbrıs Türk varlığı ile kucaklaşmasıyla sonuçlanmıştır. D.P. döneminde tarım, sanayi, ticaret, enerji, ulaşım ve özellikle girişimci insan kaynaklarının oluşturulması konularında Türkiye kabuk değiştirmiştir. D.P. iktidarı laik devlet düzeninin demokratik sistem içinde sürdürülebileceğini kanıtlamıştır.
Adnan Menderes öğrencilik yıllarında Celal Bayar’la tanışmasına vesile olan sinsi ve yıkıcı misyonerlik faaliyetleriyle mücadelesinde görüldüğü gibi bir Türk Milliyetçisi olarak yetişmiştir. İstiklal Madalyası sahibi bir Kuvay-ı Milliye kahramanıdır. Şehitlik makamına ulaşıncaya kadar milli bilincin ölçülerinden hiç kopmamıştır. Menderes insanlık tarihinin milletler arası çatışmaların, uzlaşmaların ve yarışmaların eseri olduğunu biliyordu. Tarihteki Türk Milleti’nin seçkin konumunun gururunu yüreğinde taşıyordu. En büyük iftiharı bu milletin bir ferdi olarak doğmaktı. Başbakan olduğu devletin tarih boyunca Türk Milleti’nin egemenlik ve bağımsızlık bilinciyle yaşattığı devletlerin devamı olduğunu biliyordu. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden devraldığımız siyasi mirasın farkındaydı. Menderes, Fatih’in Anadolu’da Oğuz Boyları arasındaki birliği sağlamış olmasının İstanbul’u fethetmesi kadar önemli olduğunu tespit ve ifade etmişti. Menderes’in her icraatında Türk Devleti’nin ezelden gelip ebediyete gittiği inancıyla kazandığı güç ve tevekkül vardır. Bunları genç bir öğrenci olarak Menderes’in çok sayıda toplantıda, temel atma ve açılış törenlerinde, mitinglerde yaptığı konuşmaları elindeki kurşun kalemle not etmiş bir tanık olarak ifade ediyorum.
Kovada Barajına giderken Eğirdir’de verilen molada Fidanlık Müdürlüğünün salonundaydık. Uzunca bir masa hazırlanmış, üzerine tabak tabak elmalar yerleştirilmişti. Masanın boşluklarına da herhalde mevsim dolayısıyla çiçek bulunmadığı için çam dalları serpiştirilmişti. Ancak yeteri kadar sandalye yoktu, birçoğumuzun ayakta kalması gerekecekti. Menderes bu manzarayı görünce hazırlanan koltuğa oturmadı. Tebessüm ederek masadan bir elma aldı ve duvara doğru çekildi. Anlatacaklarını sırtını duvara dayamış vaziyette ayakta anlattı.
Menderes hep icraatının hesabını veriyordu. Ne uzak geçmişin tartışmaları, ne uzak geleceğin hayalleri Menderes’in gündemindeydi. Miting ve toplantılar, salon ve meydanlardaki halka hesap vermenin ve onlardan onay almanın vesilesiydi. Bu toplantıların şov için harcandığını görmedim. Menderes2in katıldığı mitinglerde önce yerel görevliler, gündemdeki konulara göre ilgili bakanlar konuşmalarını yapar sonra Başbakan vereceği mesajları kalabalıklara aktarırdı. Tek partili sistemden kalma bir anayasa ile ve siyasi partiler kanunu gibi bir düzenlemenin bulunmadığı, demokrasimizin emekleme döneminde benim tanık olduğum siyasi manzaralar bunlardır. Menderes’e diktatörlük ve dikta hevesi yakıştırmaları da yapılmıştı. Hâlbuki o halkın arasında sade bir vatandaş gibi şatafatsız dolaşmayı, tevazu abidesi kişiliği gibi doğal, bir eylem sayıyordu. O kadar ki; başbakanlığının son ayında aleyhinde gösteri yapan kışkırtılmış muhaliflerin arasına bile korumasız dalmıştı. Dikta heveslilerin yolsuzlukla biriktirdikleri servetleri olur, icabında kaçabilecekleri yedek ülkeleri olur, sırtlarını dayadıkları ve işbirliği yaparak hizmet sundukları dış güçler olur. O servetler, o efendiler dar günde hastane yatağı ve mezar yeri dahi vermezler ama diktatörlerin kendi milletlerinin çıkarları dışında paralel çıkar hesapları daima vardır. Menderes trajedisinde böyle bir olgunun izine bile rastlanmadığı en gaddar yargı süreçlerinde bile anlaşılmıştır. O ve arkadaşları belki yedek ülkeleri olmadığı için, sadece Büyük Türk Milletinin evlatları oldukları için hayatta kalırlarsa milletimiz üzerindeki tasarımların uygulanmasına engel olacakları görüldüğü için şahadet yoluna uğurlandılar.
Celal Bayar 1963 yılında bir ziyaretimizde bizlere “Menderes Türk dünyasının Hz. Hüseyin’idir.” demişti.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu Çatı'nın Cumhurbaşkanı adayını Hasan Korkmazcan olarak açıkladı.

19 MAYIS 2014 PAZARTESI


Evet, elbette "Çatı'nın adayı HASAN KORKMAZCAN" olmalıdır.

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu Çatı'nın Cumhurbaşkanı adayını Hasan Korkmazcan olarak açıkladı.

X FILES16 Mayıs 2014 Cuma - 19:42
YAZI BOYUTU: A A A

12 Mart Askerİ Muhtırası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş. "Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor. Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak." Milliyet Gaztesinin duayen yazarı Güneri Civaoğlu, Cumhurbaşkanı adayı olarak AKP dışında ki tüm partilerin ortak adayının HASAN KORKMAZCAN olabileceğini açıkladı.

Çatı aday adayı 
Hasan Korkmazcan
12 Mart Asker Muhtı-rası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş.
Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor.
Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak.
Nihat Erim hükümetine...
O gün Millet Meclisi’nde muhtıra tam okunacak ki...
Sessizlik içinde bir ses yankılanıyor:
“Meclis kürsüsünde o muhtıra okunamaz...”
Mırıltılar...
450 milletvekili içinde tek itiraz...
Tek tepki...
Tek protesto.
Ses Hasan Korkmazcan’ın.
AP’den kopanların kurduğu Demokratik Parti Denizli milletvekilidir.
Mırıltılar uğultusunda bir kez daha tepkisini tekrarlar.
Fakat...
Zamanın ruhunda “emir, demiri keser...”
Demokrasiyi de.
Muhtıra kürsüden okunur.
Hasan Korkmazcan siyaset tarihimize bu dik duruşuyla şerefli bir sayfadır.
YA DİĞER MİLLETVEKİLLERİ?
Hep merak etmişimdir.
“Salonda bulunan 450 milletvekili birden ayaklansaydı.
O muhtıra Millet Meclisi kürsüsünden okunamaz.
Salonu terk ediyoruz.
Muhtıranın hükmü yoktur diye olayı protesto etselerdi.
Ne olurdu?”
..............................
12 Eylül darbesinden sonra 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e sormuştum:
“Sizin yönetime el koyduğunuz gün dönemin Başbakanı Süleyman Demirel sizi ve bildiride imzası olan diğer komutanları emekliye ayıran bir kararnameyi imzalayarak, bakanlara da imzalatarak Cumhurbaşkanı vekili İhsan Sabri Çağlayangil’e gönderseydi...
AP Senatörü olan Çağlayangil çok büyük olasılıkla kararnameyi tereddütsüz imzalardı.
Hukuken emekliye ayrılmış olurdunuz.
Böyle bir durumda ne yapardınız?”
Hiç düşünmeden cevabını vermişti.
“Ok yaydan çıkmıştı artık.
Geriye dönüş yapmazdık.”
2014 ÇANKAYA ÇATI ADAYI
Siyaseti iyi bilen, güvendiğim dostlarla konuştum.
MHP’nin önerdiği ve CHP’nin de “varız” dediği ortak/çatı “Cumhurbaşkanı” adayı olarak Hasan Korkmazcan’ın adını telaffuz ettiler.
Hem CHP’nin, hem MHP’nin “çatıda ve tabanda” örtüşebilecekleri isimlerden biri.
Siyasette ağırlığı olan, demokrasiye cesaretle sahip çıkmış, hukuk kökenli, Meclis başkan vekilliği yapmış Hasan Korkmazcan adını bir kenara yazın.
Yıllar içinde ismi unutulmuş olabilir. Ama...
İki partinin arkasında olursa şu iletişim çağında kısa sürede güncellenir.
Belki...
“Yaş” durumu irdelenebilirse de Cumhurbaşkanlığı için 73 yaş sorun değil.
Demirel Cumhurbaşkanı seçildiğinde kaç yaşındaydı?
İnönü son Başbakanlığı yıllarında daha genç miydi?
Bülent Ecevit de öyle.
De Gaulle, siyaseten çökmüş, kaos içindeki Fransa için emekliliğini yaşadığı köyünden göreve çağırılmıştı.
O sırada 74 yaşındaydı.
5’inci Cumhuriyet Anayasası’nı bilim adamlarıyla birlikte yazmış, Fransa’da “seçimde istikrar, temsilde adalet” ilkesine uygun çift turlu seçimlerle yarı başkanlık sistemini hayata geçirmişti.
Kendisi de yıllarca başkanlık yapmıştı.
Bugün hâlâ Fransa onun dizaynıyla yönetilmekte.
.............................
Soma’daki kömür madeni faciası büyük üzüntüdür. Emek şehitlerimize rahmet, yakınlarına başsağlığı hastaneye kaldırılmış olan yaralı işçilerimize şifa ve şu satırlar yazılırken hâlâ madende mahsur durumdaki kardeşlerimiz için de en kısa zamanda sağ salim kurtuluş diliyorum...(PHA)

12 Mart 2014 Çarşamba O vekil "HASAN KORKMAZCAN" 43 yıl sonra 12 Mart‘ı anlattı; ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS

12 Mart 2014 Çarşamba


O vekil "HASAN KORKMAZCAN" 43 yıl sonra 12 Mart‘ı anlattı

O vekil 43 yıl sonra 12 Mart‘ı anlattı
 Dönemin genç Milletvekili Korkmazcan, 12 Mart'ta darbecilerin anayasasının Meclis’teki demokratik dayanışma sayesinde reddedildiğini söyledi.
12 Mart muhtırasına genç bir milletvekili olarak TBMM'de tanık olan dönemin Demokratik Parti Grup Başkanvekili Hasan Korkmazcan muhtıraya nasıl karşı durduğunu anlattı. AKŞAM’a konuşan Korkmazcan, 1962'de darbe girişiminde bulunan Talat Aydemir'in idam edilmesinin ardından bir muhtıra ya da askeri darbe girişimi beklemediklerini söyledi. Muhtırayı Meclis lokantasında arkadaşlarıyla birlikte yemek yerken radyodan duyduğunu belirten Korkmazcan, "Genel Kurul açıldıktan sonra Meclis Başkanvekili 'Bir muhtıra var bunu okutacağım' deyince itiraz ettim. 'Meclis'te yapılacak işler bellidir. Hele icranın emrinde olan bir gücün Meclis’e tezkere göndermesi, okutması gibi bir şey söz konusu olamaz' diyerek karşı çıkışımızı ortaya koydum" dedi. 
DEMOKRATİK DAYANIŞMA
Korkmazcan darbecilerin anayasa girişiminin ise Meclis tarafından engellendiğini söyledi. Korkmazcan, "55 maddelik anayasa çalışması oldu. Taslak zaten hazırdı. Üstü çift aylı kağıtlarda, gizli olarak Adalet Bakanlığı'na verilmiş, Adalet Bakanı da partilere getirmişti. Ama bütün partiler, demokratik dayanışma gösterdi ve engellendi" diye konuştu. 
SEÇİMLE GELEN HÜKÜMETİ MUHTIRA YIKTI
Türkiye'nin utanç tarihine kara harflerle yazılan 12 Mart 1971 darbesinin üzerinden tam 43 yıl geçti. Türkiye'yi 12 Mart darbesine getiren süreç, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra gelişen sol orijinli yeni devrim yapısının ortaya çıkması ile başladı. Döneme damga vuran olaylar arasında 6.Filo protestoları, işçi gösterileri ve 15-16 Haziran 1970 olayları yer aldı. Muhtıradan önce emekli Korgeneral Celal Madanoğlu'nun darbe girişimi son anda önlendi. 12 Mart 1971’de TBMM'de okunan muhtırada, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokulan cumhuriyetin geleceğinin ağır bir tehlike içine düşürüldüğü” savunuldu. Seçimle gelen Demirel hükümeti istifa etmek sorunda kaldı, yerine teknokratlar hükümeti kuruldu. Başbakanlığa kısa süre önce CHP'den istifa ettirilen bağımsız Milletvekili Nihat Erim getirildi. 
TEHDİT ETTİLER AMA GÜRLER SEÇİLEMEDİ
Korkmazcan muhtıra sonrasında Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in istifa ettirilerek, kontenjan senatörü olarak Meclis’e sokulduğunu ve Cumhurbaşkanı adayı yapıldığını anlattı. Korkmazcan, “Biz Demokrat Partili milletvekilleri ve senatörler Ferruh Bozbeyli'ye oy verdik. Gürler, Cumhurbaşkanı seçilmezse gereği yapılır gibi bir tehditler vardı ama Gürler seçilemedi" dedi.  
CUMHURİYET BİR OYLA KURTULDU
Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın görev süresinin iki yıl uzatılması teklifine itiraz ettiklerini belirten Korkmazcan, "Anayasa teklifi 299 kabul oyunda kaldı. 300 olsaydı Sunay'ın görev süresinin uzatılması kabul edilecekti. Bize göre cumhuriyete son verilmiş olacaktı, başka bir rejim kurulmuş olacaktı” diye konuştu.
12 MART ASKERDEN İBARET DEĞİLDİ
Korkmazcan, darbe girişiminin sadece askeri olmadığını belirterek, "Demokrasiyi hazmetmemiş unsurlar, sadece askerlerin içinde yoktur. Sivil unsurlar içinde de var. Türkiye'de demokrasiyi baskı altında tutarak çıkarlarını maksimize etmek isteyen dış güçler de var. Demokrasi cephesi de bir koalisyondur, demokrasi karşıtı cephe de bir koalisyondur. Bu koalisyon unsurları zaman zaman değişebilir ama 12 Mart'ta karşımızdakiler sadece askerden ibaret değildi. Bunu bilmemiz lazım" dedi. 
Süleyman Demirel: "Kendimi kurtaramadım ki!..."Demokratik refleks değil bilinçli tepki verdim
Darbeleri Araştırma Komisyonu'na konuşan Süleyman Demirel, 12 Mart muhtırası okunurken sadece Hasan Korkmazcan'ın muhtıraya karşı koyduğunu söylemişti. Korkmazcan, 'Demokratik Parti darbelerle ağır mücadele yapanların toplandığı bir gruptu' dedi
DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU'NDA KONUŞTU..
Tarihteki darbeleri araştıran TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'na konuşan 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 12 Mart muhtırası döneminde yalnız kaldığını söylemişti. Yaşananlar hakkında "71'de ne yapacaktık? TBMM'ye gelinip Senato dahil muhtıra okunduğu zaman bir kişi ayağa kalktı... 12 Mart'ta ben kendimi koruyamadım ki" diyerek tepki göstermişti. Demirel'in bahsettiği, muhtıraya karşı koyan "bir kişi" AKŞAM'a konuştu.
DEMOKRATİK PARTİ GRUPM BAŞKAN VEKİLİ HASAN KORKMAZCAN
 O isim, dönemin Demokratik Parti Grup Başkanvekili Hasan Korkmazcan'dı. Korkmazcan şöyle konuştu:12 Mart'ta saat 13.00'te haberler TRT radyosundan veriliyordu. Gerçek manada bir sürprizle karşılaşmış olduk. Genel kurul açıldıktan sonra meclis başkanvekili 'bir muhtıra var bunu okutacağım' deyince, buna itiraz ettim. 'Mecliste yapılacak işler bellidir. Hele icranın emrinde olan bir gücün meclise tezkere göndermesi, okutması gibi birşey sözkonusu olamaz' diyerek karşı çıkışımızı ortaya koydum.
DEMOKRATİK PARTİ MİLLETVEKİLİ KADRİ EROGAN
KENDİSİNDEN sonra Demokrat Parti Milletvekili Kadri Erogan'ın kendisine destek olduğunu belirten Korkmazcan, "Başkan itirazlarımıza rağmen muhtırayı okuttu. Sonra Meclis dağıldı. Bazı yorumcular, sonraki yıllarda benim itirazımı demokratik refleks olarak değerlendirdiler. Halbuki, bu bir refleks değil, bilinçli karşı çıkıştı. Çünkü Demokratik Parti, Adalet Partisi içerisinde darbelerle en ağır mücadeleler yapmış olanların toplandığı bir gruptu.
FERRUH BOZBEYLİ KÖŞK'TE
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay daha sonra parti ve grup temsilcilerini Çankaya Köşkü'ne davet etti. Ferruh Bozbeyli ile birlikte partimizi temsilen gittik. Toplantıdan önce gerilimli bir şekilde 5 dakikalık beklemeden sonra anons ettiler, Cumhurbaşkanı geliyor diye. Cumhurbaşkanı oturur oturmaz, 'bir muhtırayı okutacağım' dedi. Muhtırayı okuttu ve 'toplantı bitmiştir' dedi. Cumhurbaşkanının da artık TC'nin cumhurbaşkanı değil muhtıracıların kontrolünde bir güç olduğunu gösterdiler" ifadesini kullandı.
(12 Mart 2014 Çarşamba - 02:00 – Aksam & Anayurt Gazeteleri)
*İş bu haber, Sayın Hasan Korkmazcan'ın özel izni ve isteği ile yayınlanmıştır.

1 yorum:

  1. 12 Mart 1971 muhtırası verildiğinde ben Gazetecilik Yüksek Okulunda okuyordum. Ankara'da çıkan Tasvir gazetesinde de yazıyordum. Aynı zamanda da devlet memuru idim. Ne yalan şöyleyeyim, Muhtıra verilince korktum. Nedeni ise serbest gazeteci değildim. Devlet memurluğu da yaptığımdan yazılarımdan dolayı hakkımda şikayet olur, memuriyetim elimden gider diye korktum. Bu nedenle de Tasvir'de yazmayı bıraktım. Rahmetli İlhan Bardakçı beni beğenirdi. Bilhassa araştırmacı yönümü beğenmişti. Rahmetli İlhan Bardakçı usta bir araştırmacı ve büyük gazeteciydi.Şunu demek istiyorum. Sert rejimler hiç hoş olmuyor. Biz 27 Mayıs'ı da görmüştük. Sıkıntılı dönemleri yaşamıştık. Gençtik o zamanlar. Sonra 12 Eylül'ü de yaşadık. Atatürk, siyaset yapmak isteyen ordu mensuplarının, ordudan ayrılıp bir siyasi parti içerisinde siyaset yapmalarını istemiştir. 12 Mart Muhtırasından sonra 12 Eylül'e kadar ülkede istikrarlı bir hükümet kurulamamıştır.
    Yanıtla